top of page
Yazarın fotoğrafıhüma

Ayasofya 2

Güncelleme tarihi: 28 Eyl 2020

Fatih sultan Mehmed Han’ın Ayasofya mamur edildikten sonra sonra söylediği Hafız’ın beyitleri ile başlayalım yazmaya.


Şukr-i hodâ ki herçi taleb kerdem ez hodâ

Ber muntehâyi himmet-i hod kâmrân şodem.


Şükür Allah'a! Ne dilediysem ondan.

Her isteğim yerine geldi, mutlu oldum.


Zira biz de çok mutluyuz.

Elhamdulillah.

Kullandığım fotoğraf Hüsna Tosun’a ait. Anlatmak istediklerimi tek bir fotoğraf anlatıyor. Bu özel güne çok yakıştı. Kullanmama müsaade ettiği için çok teşekkür ederim.

Arama motorlarına,Ayasofya ile alakalı bir arama yaptırdığınızda genellikle imparator justiniaus’dan sonrası ve Fatih sultan Mehmet Han’ öncesi dönemi anlatır kaşınıza çakan sayfalar. Ya da Ayasofya’nın sırları diyerek yine bu dönemi baz alan mitleri içerirler.

Justiniaus öncesi ve Fatih Sultan Mehmed sonrası ile alakalı bilgi edinmek daha derin okumalar gerektirir.

Evliya çelebinin seyahatnamesine ve bu konu ile alakalı bilgiler veren müslüman olan-olmayan kişilerin eserlerinde anlatılan efsanelere göre,Ayasofya’nın bulunduğu mahalde ilk mabedi hz Süleyman as bina eder. “Dünya durdukça mamur ve şenlik ola" diye de dualar.

Süleyman as mabedinin yapımı ile alakalı bilgi veren anonim kaynaklar yapımında devler, periler, insanlar, cinlerin çalıştığını anlatırlar.

İlk yapılan mabet ağırlıklı sedir ağacındandı derler.

Hz. Süleyman'dan sonra,ilk önce oğlu olmak üzere şehri yönetenler Süleyman mabedini de gerektikçe onarıp bakımını yaptılar. Her seferinde de bir öncekinden kalma malzemeleri kullanırlar.

Süleyman as den sonra Ayasofya şimdi bulunduğu yerde üç kez bina edilir.

Bu bina ediliş esnasında imparatorun gördüğü üç rüya anlatılır linkini eklediğim anonim gazavatnamede. Bu üç rüyanın ikincisi olan rüyanın aynısını mimarı da görür. İkisinin ellerine de Ayasofya’nın planı verilir.

Ayasofya’nın yapımına niyet edildiğinde çeşitli kaynaklarda gaipden gelen,kimliği bilinmeyen bir bilenden söz edilir. Ayasofya’nın planını çizen,korkup çekinen mimarı motive edip yönlendiren,bir bilen.

Evliya çelebi seyahatnamesinin bir yerinde Ayasofyanın mimarının Hızır as olduğunu yazar. Böylece bu konuda bilgi veren kaynaklar “bir bilen”nin varlığında birleşir.


Evliya çelebi Hızır as bahsederken “Ayasofya Kilisesi’nin yapımına başlandığında Hz. Hızır gelip “Mühimmat ve levazımatlarını benden alın ve şu sanatlı resim üzerine temel koyun” der.

Önce yere büyük çukur temel açıp tam bir ay temeline has kurşunu eritip büyük nehir gibi akıtıp önce yere kurşun temel bıraktılar. İstanbul’da büyük depremler olduğundan bütün binaların temelini boş edip depremden emin olmak düşüncesiyle Ayasofya’nın en alt katını sarnıç ettiler. Hâlâ Kırkçeşme suyu ile doludur. Bazı yerleri tamir ve yaralanan yerlerini gözetmek için Ayasofya altında kayıklar vardır.” Diye anlatır.

Aralarında Kudüs’te yaşayan 1700 yaşında bir keşiş de olan ,bir çok insana danışan imparator,yeni mabedi bir altın bir gümüş blok olarak inşaa etmek istediğini söyler. Keşiş ona ahir zamanda insanların altın ve gümüşe düşkün olacaklarını bu sebep ile mabede zarar verebileceklerini,binayı taştan yapmasını söyler.

Alburz ve kaf dağlarından,dünyanın çeşitli yerlerinden eşi görülmemiş mermer sütunlar getirilir.

Ayasofya bina edildikten sonra yüksek kubbenin en sivri üst kısmına konulan yüz İskender kantarı ağırlığında altından bir haç alem , güneşin parlatmasıyla ta Alemdağı, Keşiş Dağı (Uludağ) ve Istranca Dağları'ndan fark edilirdi. Fetihten sonra yapılan hazırlıklar dahilinde bu haç yıkıldı. Sesi kilometreler boyu çınladı.


Stefan Zweig “İnsanlık Tarihinde Bir Yıldızın Parladığı Anlar”kitabına ilk aldığı “Bizansın fethi” bölümünde,tarihçilerin doğrulamadığı bilgi ve objektif olmayan yorumlara yer verse de, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ve kubbedeki haçın indirilmesi olayına yaptığı yorum geçmişten günümüze batının bakış açısını anlattığı için ilginçtir.

“Haçın devrilmesi Batı dünyasını ürpertir.

Korkutucu yankısı Roma'ya, Ceneviz'e, Venedik'e ulaşır, oradan da uyarıcı bir gök gürültüsü gibi ta Fransa'ya, Almanya'ya uzanır.”


Bu örnek gösterir ki,İstanbul’un fethini ve Ayasofya yı biz başka okuruz,ezeli dost olmayanlarımız başka okur,başka yaşar,başka anlatır. Bizler genellikle sergiledikleri yaldızlı tabloları hayran izlerken,onlar olayı derinliği ile kavramış ve adımlarını kendi menzillerine doğru atmaktalar.

Bu sebep ile daha Ayasofyanın (A) sı ağızlardan çıkmadan en tahmin edilmedik yerlerden itirazlar yükselmeye başlar.


Ayasofya’ya çoğumuzun bakış açısı o kadar yüzeysel ve afaki ki,imparator justiniaus’un inşasına öncülük ettiği katedralin açılış günü ana kapıda durup “Ey Süleyman, seni geçtim!' diye böbürlenmesini bir türlü yorumlayamayız.

Bu sözü,derinlemesine bilgi sahibi olanlanlar “dinim dinini,mabedim,mabedini geçti “olarak anlamak lazım diyorlar.


Bu tavır ve söz burada dursun. Biz,Fatih sultan Mehmed’in fetihten sonra,başına toprak serperek, mezhep çekişmelerinden dolayı bakımsız ve viran Ayasofya’ya girişine göz atalım.

Ayasofya’yı zeminden kubbeye kadar gezen Fatih Sultan Mehmet Han ,Caminin kubbesinde,etrafını temaşa ederek Şeyh Sadi-i şirazi’nin divanından Farsça şu mısraları söyler. (Bazı bilenler bu sözleri,fetihten hemen sonra kralın yıkılan sarayını gezerken söylediğini belirtiyorlar. ) perdedari mikoned der kasr-ı kayzer ankebut bum nevbet mizedend der târem-i Efrâsiyab


sezar'ın sarayında örümcekler ağlarından perde örüyor,

efrasiyab'ın kümbetinde baykuşlar marş çalıyor"


Hangi halde söylemişse de dikkat çekmek istediğim nokta değişmiyor.

Muzaffer komutan dünyanın faniliğini hissediyor gönlünde.Gurur,kibir duymuyor büyük fethinden . Huzur ve hüzün var hissedilen dünyanın faniliğini anlatan bu satırlarda.

Batının ve doğunun hükümdarlarının kâşanelerinde örümcekler ve baykuşlar hüküm sürmekte şimdilerde. Hani nerede bir zamanlar mekan tutmuş olanlar diyor kendine ve ta ötelere bizlere doğru seslenerek. O günden bugüne bütün güç sahiplerine...

Dünya fani, herşey geçici diyerek edip şahsına özgü mesaj veriyor.

Dünyanın faniliği,mağlup bir ağızdan çıktığında başka,galip ,erk sahibi bir gönül, dilini tercüman kıldığında başka düşüncelere alıp götürür dinleyeni.


Ayasofya,diğer Ortadoks kiliseleri gibi Kudüs’e yönelik olarak inşaa edilir. Fakat camiye çevrilirken görülmüş ki Ayasofya'nın apsisi tam olarak Kudüs yönüne bakmamakta, hafifçe Mekke yönüne kayma göstermekte. Bilimsel olarak bu durumu depremlere bağlar uzmanlar. Ama efsanelerde anlatılan hikaye başkadır.

Fetihten sonra ilk cuma namazında terleyen direk üzerindeki deliğe parmağını sokan Hızır as tarafından kıblenin Mekke’ye döndüğü anlatılır.


Seyahatnamede yazdığına göre Ayasofya’nın yıkılan kubbesinin onarımı Hızır as tavsiyesi üzerine Mekke’ye giden rahipler tarafından getirilen peygamberimizin ağız suyu ile yapıldı.

Evliya Çelebi “Hâlâ Rasûlullah’ın (sas) ağız suyuyla yapılan yer, kubbenin kıble tarafında bellidir. Bilen canlar baktığında ‘Allahümme salli alâ Muhammed’ derler. Zira kubbenin diğer yerinden Rasûlullah’ın ağız suyuyla yapılan yer günden ayan ve aydınlıktır.” der. Bu yerin günümüzde de belli olduğu anlatılır.


Ayasofya’nın kapı tokmakları özel dökümdür. Üzerinde müsenna hat ile “ya fettah”yazılıdır.


Cami olduktan sonra, herbir köşesinde kıymetli şahsiyetlerin ibadet ettiği yerler,o şahsların adı ile anılan makamlar olmuşlar. Süleyman as makamı,Harun reşit makamı, Eyüp sultan makamı,Akşemsettin makamı gibi.


Ayasofya efsanelerinin 100 kadar olduğunu Doç Dr Dr. Ferhat Aslan "Ayasofya Efsaneleri" kitabında yazar. Bunlardan mermer küplerin hikayesi ile bitirelim.


Lübnan'daki Baalbek'ten getirildiği söylenen kırmızı porfir sütunlardan batı yönüne rastlayanlarının

önünde iki büyük mermer küp vardır ki 3. Murad zamanında Bergama'dan getirildiği sanılmaktadır.

Bu küplerin, Bergama'da çiftlik sahibi Mehmet Hatiboğlu adında biri tarafından bulunduğu söylenir.

Bu çiftçi, bir gün tarlasında çalışırken, sabanı bir şeye takılır, bakar ki ağız ağıza altın para dolu üç

küp. Küplerin üstünü hemen yine toprakla örtüp yerine işaret koyar ve kalkar İstanbul'a gelir, devrin

padişahının huzuruna çıkar, meseleyi anlatır.

Padişah bununla beraber bir vezirini ve bir miktar askerini Bergama'ya yollar. Üç küpü de meydana

çıkarırlar. Padişah emri gereğince bu küplerden birisini kendisine vermeye kalkışınca, Mehmet

Hatiboğlu 'Boşaltın ki alayım' der. Sebebini soranlara 'Efendimiz, bulunacak küplerden birini bana ihsan ettiler. Fakat içindeki altınlardan bahsetmediler. Şu halde bu altınlar benim hakkım değildir'

der. Sonunda, bu derece doğruluğuna mükafat olarak, küplerden kabartmalarla süslü olanı kendisine

verildiği gibi, civarındaki geniş arazi de kendisine bağışlanır. Üzerinde süvariler cengini gösterir

kabartmalı küp, 2. Mahmud zamanına kadar sahiplerinin elinde kalırsa da sonradan Luvr Müzesi'ne

hediye edilir. Diğer ikisi ise Ayasofya'ya getirilir, üzerlerine birer kapak eklenir, musluklar ilavesiyle,abdest tazelemek için kullanılır.'




Yıldızın istanbulun üzerinde parladığı an.Stephan Zewing’in kaleminden “Bizansın fethi” ve tarihi gerçeklerin anlatımdaki görünüşü .İbrahim Tüzer










Anonim gazavatname ayasofyanın yapılış efsanesi



192 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Her insan bir biyografi yazarıdır.

Kapılar yeni manzaralar demek geçince, görünen  afakta.    Etrafına örülmüş duvarların sınırı sona erer kişi bir kapıdan geçip ileriye...

Comments


bottom of page