Geçenlerde ağaç sevenler çok sevdiklerine meyve veren ağaçlar hediye ettiler. Onların sedası, dikilen ağaçların kokusu geldi buram buram.
Allah razı olsun emeği geçenlerden.
Bilvesile bir ağaç hikayesi düştü gönlüme. Yazdım gönlüme düştüğü gibi.
Efendim,
Bir varmış bir yokmuş.
Diyarların birinde başı dumanlı, doruklarından karı eksik olmayan, etekleri, ovaları ağaçlarla bezeli yüce bir dağ varmış. Onun da ardında bir tane, onun da ardında bir başkası.
Öyle güzellermiş ki gören de severmiş, duyanda.
Başı dumanlı,sırtları daima karlı,etekleri yemyeşil yüce dağların bağırlarında sakladığı görülmemiş güzellikte,binbir çeşit meyve veren,dallarına kuşlar konan ağacı varmış.
Onu da gören de severmiş, duyan da.
Başı dumanlı,sırtı karlı ,etekleri yemyeşil dağların dallarına kuşlar konan ağacı dillere destan imiş. Görenler görmeyenlere anlatır namı dilden dile dolaşırmış. Binbir çeşit mis kokulu meyvelerinden tadan kuşlar anlatırmış diğerlerine onlar da başkalarına.
Çok şey bilirmiş dallarına kuşlar konan ağaç. Çok yaşamış, çok gezmiş, çok görmüş.
Kuşlar da anlatırmış neler oluyor neler bitiyor diğer ağaçların dallarında.
Dallarına kuşlar konan ağaç bağrında yine dallarına kuşlar konan ağaç yetiştirmiş,o da bağrında dallarına kuşlar konan başka ağaçlar büyütmüş.
Hep birlikte salınır dururlarmış mavi göğün altında başı dumanlı dağların yamacında.
Ağaçlar mutlu,kuşlar memnunmuş. İmrenirmiş konup kalkan kuşları, dallarında buldukları kanatlarında taşıdıkları muhabbeti duyup görenler. Birbirlerine haber verirler, dallarına muhabbet devşirmeye gelirlermiş.
Bu sevgi verip muhabbet alma sürmüş gitmiş.
Ta ki bad-ı saba esip ağaçlar dağsız kalıncaya kadar. Başı dumanlı,sırtı karlı, etekleri verimli dağlar sarsılınca dallarına kuşlar konan ağaçlar sürüklenmişler rüzgarlarda savrulmuşlar beraberce.
İtenler,öteleyeler,gövdesini,dallarını tırmalayalar olmuş. Meyvelerini talan etmeye çalışanlar, o güzelliği gözlerden gizlemek isteyenler, rüzgarlarda savruluşuna dahi gıpta edenler olmuş.
Güzelliği,iyiliği çekemeyen çok olur.
Bilirlermiş.
Uzaklaşmış onlardan ılık esen rüzgarların sırtında. Diyar diyar dolanmış ağaçlarıyla birlikte, savrulmuş dallarına kuşlar konan ağaç. Sessizce bakınmış , eteklerinde yurt tutacak yer aramış kendilerine.
Ovaları sevmezmiş, hayranmış tepelere, dağlara.
Sert eser yükseklerde rüzgarlar, güçlü olmak, toprağı sıkıca kavramak gerek diye nasihat edermiş bağrındaki ağaçlara.
Gün olmuş devran dönmüş yüksek dağlarda yer bulmuş,orada kök salmış mis kokulu binbir çeşit meyve veren ağaç. Dereler çağlamış.Yine kuşlar konmuş dallarına. Kelebekler uçuşmuş etrafında.
Bir muhabbet vahası. Gören, konup kalkan kuşlardan bilirmiş. Anlarmış ki burası dallarına kuşlar konan ağacın diyarı.
Kuşlar memnun ağaç mutluymuş.
Derken, küçücük bir afet sarmış cihanı. Küçücük ama büyük bir dertmiş bu. Canlar alıyor demişler. Canı alanı,yarattıklarına ömür biçeni bildikleri halde.
Korku cihanı sarmış serapa. Kuşlar yuvalarından çıkmaz olmuş. Gökyüzü,yeryüzü,ağaçlar kuşsuz kalmış. Cıvıltıları duyulmaz olmuş sokaklarda.
Bu küçücük dert bağrında sakladığı binbir çeşit meyve veren ağaca da zarar verir diye korkmuş başı dumanlı,sırtı karlı,etekleri yeşil dağları. Aman demişler sakın kuşlar yaklaşmasın,kuşlar konmasın dallarına.
Binbir çeşit meyve veren dallarına kuşlar konan ağaç çok üzülmüş dallarına kuşlar konmayınca. Kuşları bekler,kuşları arar olmuş. Benim de ecelim var zamanı gelmeden bana bir şey olmaz demiş bağrında yetiştirdiği ağaca. Kuşlar yine konsa dallarıma yine cıvıldasalar etrafımda, kelebekler uçuşsa yine diye ekleyerek.
Bağrında yetiştirdiği dallarına kuşlar konan ağaçlar, doğru bir eceli var yaratılmışların. Birşey olmaz ama tedbir gerek demişler dallarını gövdesine sararak.
Kuşların biraz uzaklardan baksınlar sana, sevgilerini esen yeller, yağan yağmurlar, uçuşan kar taneleri ulaştırsın.
Üzülme demişler.
Hal böyle iken,gün günü kovalarken birgün hastalanmış dallarına kuşlar konan ağaç. Bağrında büyüyen ağaç sarmış sarmalamış dalları ile. Küçük ağaçlar sarmışlar etrafını , minik kuşlar en güzel cıvıltılarına yüklemişler sevgilerini, yeşertmeye,şenlendirmeye uğraşmışlar.
Çok uğraşmış onun derdini bildiğini sananlar deva olmaya. Yine de yasakmış ,
- Aman, sakın kuşlar konmasın dallarına demişler her vesile.
Gelene geçene sormuşlar bugün hiç kuş kondu mu dallarına.?
Çok yorulmuş dallarına kuşlar konan ağaç. Küçük ağaçlar, minik kuşlar da şenlendiremez olmuşlar onu.
Yaprakları dökülmüş birer birer. Boynu bükülmüş.
Fanilik vasfı ya bu cihanın onun da asıl yurduna gitme vakti yakınmış. Sezermiş gönlünde bağrında yetiştirdiği dallarına kuşlar konan ağaç.
Öyle sallanırmış esen rüzgarlarda, acı bir su sızarmış dallarından.
Bakmaya kıyamazmış. Dallarını okşarken “Cennet olsun diyarın “duasıymış.
Sonunda beklenen ve beklenmedik bir anda uzanıvermiş binbir çeşit meyve veren ağaç bağrında yetiştirdiği ağacın kucağına. Gidiyorum ben demiş fısıltıyla.
Vakit geldi.
Sımsıkı sarılmış bağrında büyüyen ağaç sanki tutabilirmiş gibi.
Heyhat.
Bir hayal gibi sessizce havalanmış,gözden kaybolmuş mis kokulu binbir çeşit meyve veren,dallarına kuşlar konan ağaç.
Bağrında yetiştirdiği ağaç kala kalmış öylece.
Ağaçlarıyla…
Selamun Aleyküm Efendim Hikaye demişsiniz lütfedip. Efsane tadında gerçek...