top of page
Yazarın fotoğrafıhüma

Goethe.

Havalar soğuk,puslu ve yağmurlu. Damlalar suyu taşırken yeryüzüne sesi ,görüntüsü ile izlemeye doyulmaz güzellikler sergiliyor. Yağmuru verene şükrümüz artsın diye.

Gündemin bir zamandır J.W.Goethe. İki gündür de sizinle paylaşıyorum. Bir çoğunuz bilgi sahibi kendisi hakkında muhakkak ama ben hatırlamak babından bugün özetle ondan ve Kuran-ı Kerim’e olan muhabbetinden bahsetmek istiyorum. Zira çok öncelerde okuduğum bilgileri yinelemek ve çoğaltmak bana büyük keyif verdi.

1749 -1832 yılları arasında yaşamış olan Goethe dünyanın takdirini kazanmış bir edebiyat adamı ve zekâ harikası. Time-Life International Dergisi’nin, Batı âleminin hayat ve eserleri bilinen 17 dâhisi üzerinde yaptığı bir zekâ testinde Goethe 210 puanla birinci seçilmiş. Babası kralın baş danışmanı, annesi, Frankfurt belediye başkanının kızı. Zengin,aristokrat,okumuş,imkanları geniş,bulundukları toplum içinde seçkin insanlar.

Biyografi araştırmacıları Prof. Robert Sommer ve Dr.Garl Knetsch ayrı ayrı yaptıkları araştırmalarda Goethe’nin anne tarafından Türk soyundan gelen “Sadık Selim Sultan” adında bir Selçuklu beyine ulaşır.

Hassen bölgesinden bir hanımla evli olan Prof Sommer, hanımından gördüğü güzel huylardan dolayı, bu ailenin geçmişini merak etmiş bu araştırmaya bunun için başlamış. Şecereyi takip ederek Selim Sultan’a kadar ulaşan Sommer hanımının da Goethe ile aynı soydan geldiğini hayretle müşahade etmiş.

Bu araştırma esnasında Hassen bölgesinde yaşamış olan Johan Sultan ve Heinric Sultan adında iki atasına ulaşmış.Bir başka kaynakta Strieder Matbası’nda basılan bir risalede Goethe’nin dedesi bir Türk Subayı olan Sadık Selim Sultan bir savaşta Almanlara esir düşer. Sadık Selim Sultan’ı esir alan “Graff von Lechmotir”, bu Türk subayını Almanya’ya getirmiş tavır ve davranışlarıyla cesareti ve soylu bir karakteri olan Sadık Selim Sultan’ı albaylığa terfi ettirmiş ve ona Johan adını vermiştir. Adını değiştirdiği Sadık Selim Sultan’a bir Türk arması vererek, onu soylu bir ailenin kızı olan Rebecka Bergman’la evlendirmiştir. Bu izdivaçtan üç oğlu olmuştur. Babaları ölünce Brankenheim’de Türk usulü bir türbe yaptırırlar. Babaları Sadık Selim Sultan’la üç oğlu bu türbede yatmaktadırlar. Bu türbe hala bugün “Sultanlar Kilisesi” olarak anılmaktadır. Bütün araştırmacılar tarafından Goethe’nin Türk soyundan geldiğini ve dedesinin “Sadık Selim Sultan” olduğu ittifakla kabul edilir. Goethenin Doğuya,islama,Kuran’ı Kerim’e olan büyük muhabbetinin arka planında bu alt yapının olması kuvvetle muhtemel.

Göethenin tahsil hayatı boyunca 16 yaşında başladığı üniversitede hukuk tahsili boyunca, gördüğü eğitimin yanında şiir yazmak ve Arapça öğrenmek en büyük zevki olur.

Teolog Herder ve onun vasıtası ile Kuran-ı Kerim ile 22 yaşlarındayken tanışır. Goethe’den beş yaş büyük olan Herder, Alman şair ve yazarlarındandır. Goethe ile Herder arasında geçen bir konuşmada Goethe; Herder’e “öyle hikmetli ve güzel sözler kullanıyorsunuz ki kaynağını merak ediyorum” diye sorar. Herder Goethe’ye “Bu sözlerin kaynağını gerçekten merak ediyor musunuz?” der. Goethe; “Evet, beni size bağlayan bu hikmetli sözlerin kaynağıdır.” deyince, Herder; “İşte benim hikmetli sözler kaynağım” diyerek, ona Kuran-ı gösterir.

Goethe Kura-ı Kerim’i ,tefsiri ile okuduğunu Wetzlar’da hukuk stajı yaparken yazdığı mektupta Herder’e müjdeler ve şöyle der; Kuran-ı Kerim’de Hz. Musa’nın dua ettiği gibi dua etmek istiyorum.

“Ya Rabbi şu dar göğsümü genişlet!”

Goethe o günden sonra açıktan açığa İslâm’ı savunur, mesela Eckerman’la yaptığı bir söyleşide “Görüyorsunuz İslâm’ın hiçbir eksiği yok, kaldı ki bizim sistemlerimizin hiçbiri onu aşamadı. Zaten ondan daha ileri gidebilmek de mümkün değildir. Fazilet merdiveninde hangi basamakta durduğunu merak ediyorsanız Müslümanlara bakacaksınız, zira onlar ölçüdür. Bana sorarsanız biz ilk basamakta oyalanmaktayız, Hazreti Muhammed ise son basamağa çoktan varmış. Şüphem yok ki o hep zirvede kalacak. Madem ki İslâm; ‘Allah’a teslim olmak!’ mânâsına geliyor, öyleyse hepimiz İslâm’da yaşayıp, İslam’da ölmekteyiz. Bu sözlerin sahibi ben J.W. Goethe tevhidi (Allah’ın birliğini), teslise (üç Allah inancı) açıkça tercih ederim. Zira bir olan Allah’a iman ruhu yükseltir. Bu inanç, insana kendi iç aleminin vahdetini (birliğini) gösterir.”

Goethe’ye göre Kur’an-ı Kerim’in üslubuyla, gayesine uygun bir şekilde kat’i, yüce, haşyet verici ve hakikaten muhteşemdir. Evet, Kur’anın içinde pek çok tekrarlar vardır. Ama bu tekrarlar insanı usandırmaz. Aksine sizi çekmeye başlar ve hayranlığınız gitgide artar. Bu kitap, ebediyen tesirini kaybetmeyecek ve diğer milletleri de tesiri altına alacaktır”

Kuran-ı Kerim’i okuduktan sonra zaten meraklı olduğu Arapçayı öğrenmeye ağılık verdi. Ayetleri kendisi eli yazdı kopyaladı,Almancaya çevirdi.Orijinalinden,çeşitli çevirilerinden mukayeseli olarak okudu,inceledi. İçine girdikçe hayran oldu islam dinine,peygamberimize, Kuran’ı Kerim’e.

“Hafız’ın şiirleri, HAMMER'intercümesiyle, geçen yıl elime geçti.” Dediği 1814 yılından sonra Hafız-ı Şirazi,şiirleri ve divanı onu derinden etkiledi. Dört asır geriye derin hayranlığı ve muhabbetini her vesile dile getirdi. Doğu-Batı divanını onun divanına ona karşılık olarak yazdı ve ona ithaf etti. Onu kendisine ikiz kardeş ilan etti.

Aynı yıllarda Napolyon’un savaşları dolayısı ile Rus ordusu askerleri içinde bölgeye gelen Başkurt türklerinden bir grup asker Goethe’ye izzet ve ikramda bulunur, onu hoş tutarlar. Şairimizin evinden Müslüman misafirler eksik olmaz. Vazife uzayınca şehri tutan Başkırtlar Weimar Protestan Lisesi’nin salonunu mescide çevirir, namazlarını cemaatle kılmaya başlarlar. “İnsanın yaptığı, söylediğinden iyidir. Bilmek ve istemek yetmez, yapmalı!” diyen Goethe, Başkırtlar’la birlikte saf tutar. Üstelik bunu kimseden saklamaz.

Hatıra defterinde şöyle zikreder bu durumu. “Ben burada öyle bir hikmetten söz edeceğim ki, Hz. Muhammed’in adının dahi konuşulmasına izin verilmediği çağımızda, müthiş bir hadise vuku buldu. Birkaç yıl önce kim diyebilirdi ki, bizim Protestan Kilisesi’nin salonunda Müslümanlar topluca namaz kılacaklar; Kuran-ı Kerim’den sure okuyacaklar! Hem de biz Başkurt Türk’lerinin namazına iştirak edeceğiz...”

Goethe kısacık bir ömre 140 cilt eser sığdırır. Faust, Genç Werter’in Acıları, Kuran’ı Kerim hülasası bunların en bilinenleri. Doğu-Batı divanında kendisini okuyanlarına

“Doğu-Batı Divanı’nın müellifi kendisinin bir Müslüman olduğu şüphesini reddetmez” diyerek ifade eder.

Ömrünün son 13 yılında Kadir Gecelerini “Kuran-ı Kerim’in peygamber’e semadan indirildiği bu geceyi ben niçin hürmetle karşılamayayım” diyerek değerlendiren Goethe; “İslâm, yaşıma uygun bir şiir ilham ediyor. ‘Allah’ın sırrına varılmaz’ iradesine teslimiyet, bir karar üzerinde durmayan dünyaya karşı rindane tavır, iki âlem arasında yalpalayan sevgi ve mecâzda ifadesini bulan has hâkikat… Bütün bunlar bir ihtiyara yetmez mi?” der.


Kainatın bütün atomlarıyla kendini izhar eden,

Rabbim birdir, ezeli ve ebedidir.

Bir’de çokluğu bulursunuz, çokluğu Bir’de anlarsınız;

Sizin de, sanatınızın da bir başı bir sonu vardır.

Baki’nin Hikmetli Sözleri (Die Weissagungen Des Bakis)


Çok az şeye katlanabilirim, kötü şeylerin çoğuna

Allah’ın bahşettiği sabırlı kalple dayanırım.

Zehir ve yılan gibi, pek az şey zıddıma gider,

Yani dört şey: Tütün dumanı, tahta kurusu,

Sarımsak kokusu ve haç.


Kuran ezeli mi, değil mi?

Ben onu araştırmıyorum.

Kuran yaratılmış mıdır?

Onu da bilmiyorum.

O’nun kitapların kitabı olduğuna,

Müslümanlığımın gereği inanıyorum.

38 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page