Karınlarına bal depolamış görevli karıncalar fotoğraflardakiler. Onlara arı sütü ve insan sağlığına etkileri konusunu araştırırken rastladım. Bal küpü terimi yakışıyor karınlarına bakınca. Yuvalardaki görüntüleri duvara yapışmış,içi altın dolu antik küpler gibi.
Bu karıncalar balı depoluyorlar kendi usullerince. Balı üreten ise yaprak bitleri. Karıncaların,yaprak bitlerinden bal sağma şekilleri ilginç. Kimi karnını gıdıklıyor diye tarif etmiş kimi sıvazlıyor diye.
Karıncalar yaprak bitlerinin karnını ovuşturunca çıkan şekerli sıvı “karınca balı” denilen tatlı besin. Yuvadaki zor günler için hazırlanıyor. İhtiyaç hisseden yavaşça antenine dokunuyor karnı bal dolu olarak asılı duran arkadaşının. Karınca lisanında bala ihtiyacını anlatıyor. O da bir damla bal veriyor ona.
Karınları bal küpü olanlar için bu görevin sonunda ölüm var. Genişleyen karınları bir daha eski haline dönemiyor çünkü.
Ümmetlerden bir ümmet karıncalar. Hayatlarını idame etmek için,insanlar olarak duyduğumuzda şaşırdığımız,zaman zaman da faydalandığımız muazzam sistemleri var. Yere düşen yaprakları, yuvalarındaki nemli odalara götürerek mantar yetiştiriyorlar mesela. Buğday filminde yeryüzünde yok olan tohumluk buğdayı karınca depolarından buldukları işlenmişti.
Aborijinler bal karınca yuvalarının yerlerini tesbit ederek balların bir kısmına ortak oluyorlar ihtiyaç duyduklarında. Hunharca hepsini tüketmiyorlar. Her yuvada ortalama 500 kadar bal küpü varsa sadece 100 kadarını alıyorlar.
Bir kısım insanlar yuvalarda asılı karıncaların karınlarını delerek şırınga ile çekerken ,diğer bir kısım ise ağızlarına sıkarak tüketiyorlarmış.
Hanım yazarın Aborijinler ile geçirdiği zamanı anlattığı kitapta da bahsedilir Aborijinlerin bu özel ikramından.
Karınca balı zor zamanların kurtarıcı besini. Kimbilir hangi derde deva kurulmuş bu düzen. Bal salgılayan bitki ve böcekler üzerine yapılmış araştırmalar var. Bunlardan bir kaçında yol geçtiğimiz dönemlerde hakkında yazdığım “manna” ya çıkıyor.
Hızlı bir geçiş ama burada düşüncelerim nasihat etmeye doğru yol aldı.
Aleme talkın verip kendi salkım yutanın söylediği sözün bir etkisi olmaz dinleyen üzerinde. Güzel bir örnek olarak, İmam-ı Azam ve bal yemeden duramayan küçük bir çocuğun arasında geçen hikayeyi bilmeyenimiz yoktur. -1-
Nasihat, başkasının hata ve kusurunu gidermek için gösterilen çaba; evlada ,talep edene sözlerle yol göstermenin adıdır.
Kelime Arapça,pek çok anlamı var kullanılan. Nedense dilimizde sadece öğüt verme anlamı ağır basarak kullanılagelmiş.
Nasihat kelimesinin bizim lisanımızda kullanılmayan bir manası da balın süzülüp saflaştırılması, mumundan temizlenmesi.
Nasihatin dini hükmü, farz-ı ayındır. Her müslümanın yakın çevresinden başlayarak nasihat etmesi farzdır.
Nasihat ederken uyulması gereken bir takım adaplar vardır. İhsan sahibi kişiden,İhlas ile olmalıdır, nasihat ettiği kişiyi rencide etmemelidir, nasihat ettiği şeyler kendisinde olmamalıdır ve nasihati toplum içinde değil de yanlız olduğunda etmelidir.
Kur’an’da çeşitli ayetlerde “ihsan” kavramı, yani yaptığını en güzel şekilde, kulluk bilinci ile yapmak geçer. İhsan sahibi olmak, belli Vasıf’larda ahlak sahibi olmak demek. İhsan ahlakına sahip olan da muhsinlerdir. Muhsinler uygun ve doğru olan şeyi
en güzel şekilde yaparlar. Her işlerinde takva sahibidirler, ona göre davranırlar.
Toprağa karışmak üzere olan bir cenaze dahil olmak üzere yaptığı her işte kibirlenmeden,rabbini unutmadan en iyisini yapmak. Yemede,giymede,konuşmada,üretmede,düzenlemede,saygıda,sevgide,evlatlıkta,karı-kocalıkta,işçilikte,patronlukta,komşulukta...Bu liste uzar gider. Nihayetinde hayatın içinde,sahip olunan her rolde yapılabilecek olanın en iyi ve güzelini yapma ahlakına sahip olmak ,muhsin olmak demek. Kuran’a göre ihsan ahlakına sahip olmak,Muhsin olana müjdedir.-2-
1-) Çocuğun birisi, “bal hastası” imiş… Yatar kalkar, gezer dolaşır, “bal” istermiş hep… Ana-baba, çocuklarının bu “bal tutkusu”nu önleyebilmek için her çareye başvurmuş… Hekimlere gitmişler, tedbirler uygulamışlar, ama nafile! Çocuk, “bal” diye tutturuyormuş. En sonunda, İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’ni tavsiye etmişler… —Bir de O’na gidin!” Gitmişler… İmam-ı Azam; çocuğu almış karşısına, dönmüş ana-babasına; – “40 gün sonra gelin” demiş. Anne-baba bir anlam veremese de, çaresiz geri dönmüş. “40 gün” geçtikten sonra ise, tekrar varmışlar İmam-ı Azam Hazretleri’nin huzuruna. İmam-ı Azam, şöyle bir bakmış çocuğa… Sonra, iki eliyle yanaklarını okşayıp, şöyle demiş çocuğa: – “Bundan sonra bal yeme evlâdım!” O kadar! Anne-baba yine şaşkın… Öyle ya, “40 gün” boyunca bunun için mi beklediler? İmam-ı Azam, bu sözü söylemek için 40 gün niye bekledi? Bunu düşüne düşüne dönmüşler evlerine. Aaa, o da ne? Dakika başı “bal” isteyen çocuk, artık bal-mal istemiyor! “Bal hastası” çocuk, artık bal sürmüyor ağzına! Merak etmişler bunun sebebini… Tekrar gitmişler İmam-ı Azam Hazretleri’nin huzuruna. Sormuşlar; – “Ya İmam, nedir bunun hikmeti?” Gülümseyerek cevap vermiş İmam: – “Niye 40 gün bekledim? Çünkü 40 gün önce, ben de bal yemeden duramıyordum. Bala mübtela olan birinin, bir başkasına “bal yeme” demesinin hiçbir etkisi olmazdı… 40 gün önce bal yemeyi kestim… Önce kendi nefsimde denedim bal yememeyi… Kendim başarınca; sözüm de tesir etti evlâdınıza!”
2-) -Allah muhsinleri (güzellik üretenleri) sever. (2/Bakara/195. 5 Mâide/13. 3 Âli İmran/134, 148)
-Allah (cc) muhsinlerle beraberdir. (29 Ankebût/69)
-Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır. (7 A’raf/56)
-Allah (cc) muhsin olanlara bol bol mükâfat verecektir. (6 En’am/84. 7 A’raf/161. 12 Yusuf/90 v.d.)
-Kur’an, ‘muhsinlere müjdeler olsun’ diyor. (22 Hacc/37. 46 Ahkâf/12)
-Allah (cc) güzeldir, her türlü güzelliği sever.” (Müslim, İman 147)
-İhsan sahibi olanlar, yani yaptıkları her şeyi güzelce yapanlar bunun karşılığını yine ilâhî ihsan olarak Rabb’lerinden bekleyebilirler. (55 Rahman/60)
Comments