Hayata üç sıfır eksik başladım diyordu okuduğum yazıda derdini anlatan.Paraları yokmuş ,imkanları kısıtlıymış,bir fiziki engeli de varmış. Yüklemiş bulunduğu noktanın bütün yükünü bu yokluklara acı acı dert yanıyor.
Yaratılmışların bazılarının,bu dünyadaki imtihanları gereği doğuştan vücutça eksikleri olur diğerlerine göre.
Buna rağmen bütün insanlar hayata tam başlarlar bir başka yönden. Yaratanını bilir bir kere , sınırları ve korkuları yoktur. Teşbihte hata olmaz, hiç kullanılmamış bir bilgisayar gibi. Ayarları tam. Kapasitesi dolu.
Zaman içinde ilerlerken ilk önce yakın çevre girer devreye. Beyin başlar yüklenmeye. Genellikle koruma amaçlı söylemler başlar. Kendi korkularını, heveslerini, emellerini aktarır ebeveynler. Ebeveyn ile kalmaz, anneanne, dede derken halka halka genişler müdahale edenler. Her uyarı, her ikaz,sınırlayan her bilgi ile artar yeni yetişen üzerindeki etkiler.
Gün gelir öğretilmiş bilgiler yaradılıştan gelen bilgeliğin önüne geçer.
İnsan sınırlanır, kendinde olmayanların farkına varır ,geri kalır. Şaşalar. Yüklendiği bilgileri ayıklaması,düzenlemesi,bazılarını silmesi ve yeniden yüklemesi gerekir yolun nihayetine tam olarak varabilmesi için. Her adımda bir ötesi için yeniden programlaması gerekir kendini.
Eksik demek, var olması gerekirken bulunmayan, ihtiyaç duyulan , onsuz olmayacağı düşünülen şeylerdir. İnsan için, tam olarak nitelendirilen vücudun azalarından bazılarının olmaması veya olanların işlevlerini yerine getirememesi olarak tanımlananabilir. Eksiklikleri engel olarak bilinir genel olarak.
Ancak maksuda ermek için maddi ve manevi birikime sahip olmak,gerekli olduğunda azim ve sebat göstermek kişinin tasarrufundadır.
Ulaşılmak istenen zirveye ,diğerlerinden farklı yol ve yöntemlerle ulaşmak,diğerleri ile arayı açmak ise çok zor ve sıradışıdır.
Ulaşmak istediği son nokta insan-ı kamil olarak döngüsünü tamamlamak olan insanın,dünyevi hedefleri içinde arzusu maksadı olan her ne ise onun doruk noktasıdır.
Ancak o zaman tam ve mutmain olur.
Hayata bir takım eksiklerle ve bu eksikliklerin getirdiği engellerle devam edenler,zaman içinde sahip olmadıklarının ,ya da işlevini tam ifa edemeyenlerin yerine bir diğerini öne çıkartır. Ellerinin yerine ayaklarını,gözlerinin yerine, kulaklarını geliştirirler mesela. Dış alemdeki eksikler iç alemde anahtar olup ne kapalı kapılar açar sahibine.
Bütün engellere rağmen tam olanlara fark atıp,ekol olan örneklerle dolu çevremiz,tarihimiz. Biliriz.
Günümüz Türk asıllı,İranlı minyatür sanatçısı Rahim Azîmi bunlardan biri. Kolları yok. Ama ayakları ile fırça tutup yaptığı minyatürler inanılmaz. Bir sürü sergisi ve ödülleri var.
Bir örnek de tarihimizden. Asıl adı Mehmet Es’ad olan ,Hattat Yesari efendi. Doğuştan vücudunun sağ tarafı felçli,sol tarafı çolak. Buna rağmen heves,azim ve sebat ile hat sanatı ile ilgilenir. Bu arzu ile zamanının ünlü hat hocalarından dersler alır. Üç büyük hocadan icazet sahibi .
Memet Esad efendi sağ eli felçli olduğundan sol eliyle yazıyordu. Bu yüzden "Yesari" diye anılmaya başladı.
Ehli zerafet,tevazu sahibi sevilip sayılan bir kişiliğe sahip Yesari efendi.
Bu yüzdendir ki sanatının takdiri yanında herkes tarafından sevilip, sayılmış, devrin ileri gelenlerinden büyük itibar görmüştür.
Devletin Şeyhülislamı Veliyüddin Efendi, Mehmet Esad efendinin vücutça hastalıklı olmasına rağmen Hat sanatında kemale erişi ve üstün başarısına nisbeten gösterdiği tevazuu karşısında;
“Cenab-ı Hak, bu zatı bizim enfi istihbarımızı (burun büyüklüğü ) kırmak için göndermiştir." demekten kendini alamamış.
Es'ad Yesari Efendi, bu güzel sanatı gün geçtikçe geliştirerek devrinin en meşhur hattatları arasında yer almıştır. Bu ustalığından dolayı Enderun'ı Hümayun'a hat muallimi olarak tayin edilmiştir. Ayrı bir ekol oluşturarak icra ettiği sanatını öğretmekte de üst seviyelerde bir performans sergiler.
O kadar ki ,-Sâmi Efendi’nin nakline göre- ta‘lik kâğıdı imalâtçısı Kadri Usta, meşk günleri onun evinin kapısında oturup gelenlere âharlı meşk kâğıdı satmakla geçimini temin ederdi. Aynı günlerde is mürekkebi, kamış kalem ve kalemtıraş satanların da müşterilerin talebiyle bu evin kapısına geldikleri söylenir.
Daha ziyade medrese talebesi için yazdığı, “softa (suhte) meşki” adıyla tanınan ta‘lik meşklerine bakıldığında Yesârî’nin kalemindeki sürat hemen farkedilir. Yazarken sulu is mürekkebini tercih ettiğinden hattındaki kalem cereyanları zevkle seyredilir; yazdıklarında beğenmeyip tashih ettiği harfler yok denilecek kadar azdır.
Bütün doğuştan gelen engellerine rağmen,sergilediği mârifetleriyle Yesârî Esad Efendi eskilerin “kudretin ibreti” olarak anlattıkları hallere muazzam bir örnektir.
Yazının başındaki sözlerin aksine “kudretin imtihanı”,azim ve sebat ile “kudretin ibreti” olur seyredenlere. Eksik olanlar bütün engellerine rağmen tam olanlara ince nüanslarda büyük farklar atarak arayı açar ve zirveye otururlar. Asırlar sonraya namları yürür.
留言