top of page
Yazarın fotoğrafıhüma

Kıyısında denizin...

“Belki de insanlar sisli bir denizde sürüklenen birer gemiden başka bir şey değiller, ara sıra uzaklarda birbirlerinin ışıklarını görüyorlar ve yan yana geçip giderken kısacık bir süre selamlaşıyorlar.”

diye bakmış Theodore Zeldin yanından ,yöresinden gelip geçene.

Bugünlerde baktığım her yer yeşil ve mavi.Göz,gönül mavi ile dolu olunca dile gelen de deniz oluyor.

“Ayağım karada oldukça, denizden hoşlanırım “demiş adını hatırlamadığım bir düşünen. Kıyıda oturmuş sahili döven çılgın dalgaları izliyor olmalı.

Bu haliyle deniz kendi güvende olsa da tedirginlik,endişe,güvensizlik ve hayret duyguları uyandırıyor izleyende.

Bu,rengi bile bi-karar bu uçsuz bucaksız su kütlesi,deniz,derya, umman,bahir diye anılır, donar buz olur, buharlaşıp gaz olur.İçinde bulunduğu zeminin şeklini, ayna gibi üzerine yansıyan göğün rengini alır.

Bazen yeşil olur, bazen içinde hareler dolaşan açık bir mavi. Dalgalı olduğunda renklenmeye lacivertten başlar ufukta, ardından yeşillenir ,yaklaştıkça çamur rengidir kıyıya çarpan dalgalar köpüklerin arasında.

Gümüş bir ayna gibi olur bazı zamanlar. Derinlik ve boşluk hissi yükler, biraz ürküntü verir bakıldığında.

Doksan çeşit elementi ihtiva eden uçsuz bucaksız deryanın bir damlasının içinde hangi hali gizli.?


Sakin deniz huzur ve mutluluktur insana renginden kokusuna. Şifadır.

Rüyada ise mülk ,devlet başkanı, büyük kimseler, alim, ilim, mal, iş, melik ve sultan, insanların büyüğü ve gayretken , dalgalı ,fırtınalı deniz cehennem azabı,sıkıntı ,üzüntü anlatır.


Sahilinde durup seyredenlerin ,hayal kurup düşünenlerin ,dünyayı bir üst boyuttan izleyenlerin kimi hayat der,kimi kalp, kimi de ruh hallerine benzetir. Kadınların değişken hallerine nispet eden de olmuştur.

Kimi de Yahya Kemal Beyatlının deniz türküsü şiirindeki gibi öbür aleme geçişi izler sahilden ayrılan yelkenlinin gidişinde.


Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye,

Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: “Yol nereye?”


Mevlana celaleddin-i Rumi kalbe benzetenlerdendir denizi.


Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.



Tasavvufî edebiyatta Umman vahdeti, ermişliği, katre ve dalgalar kesreti , cahilliği ve

talep edeni simgeler.

Nefsine köle olan batıp boğulurken ,nefsini köle eden yol bulup yürür üzerinde.


Halden hale girmesi teşbih edilenlerin ortak özellikleri, hiç biri bir kararda duramaz.

Ahenkli bir tınının birden sekteye uğraması gibi , deniz sakinken birden dümdüz yüzeyi ürperir, o pürüzsüz yumuşak görüntü diken diken olur.

Dalgalı olduğunda düzenli,birbiri ardına yükselirken dalgalar suyun yüzeyinde ,içe doğru bükülmüş sırtlarında görünür ürpertinin izleri.

Birkaç gün hırçın dalgalar kahverengi- yeşil şerit şerit yosun yığar kıyı boyu. Üst üste gelip de nefes aldırmayan meseleler gibi. Yığılır. Kalır.

Sanki yumuşak bir saman yığınının üzerinde yürür gibi olur ayakların altında. Zemini hissedemez insan. Onca sıkıntı arasında karar veremez.

Ara sıra eşelendiğinde deniz kestanesi,midye kabukları çıkar şerit yapraklar arasından yürürken ayaklarına batıp acıtan. Anda kalmasını sağlayan.

Kum pireleri zıplar güneş ışığı üzerlerine vurunca.

Güneş,kum,yosun kokar.

İnsanı içeriden çürüten çözülmemiş meseleler gibi, yosun yığınları da biriktikçe kokar. Dağılması ,temizlenmesi gerek.

Sanki sezer gibi kıyıdaki sıkıntıyı sert dalgalar kıyıyı dövmeye başlar birkaç günlük sakinliğin ardından.

Serttir kıyıya vuran dalgalar,vurdukça acıtır. Nihayetinde alır gider bütün o yosun yığınını. Sahile kum ve çakıl taşı bırakır yerine.

Sıkıntılar çözülür.

Bu devran böyle döner gider.


Ne güzel söylemiş şair.

Kül olmaz ateş yanmadan,

Denizler durulmaz dalgalanmadan.


Bir güzel anekdot ile noktalayayım konuyu.

Aziz Mahmud Hüdayi hz bilirsiniz. pek meşhur olan kerâmetlerinden biri de, gâyet fırtınalı bir havada hiçbir kayıkçının denize açılamadığı bir zamanda kendi kayığına binerek birkaç müridiyle Üsküdar’dan sâlim bir şekilde karşıya geçmesidir. Allah Teâlâ’nın izniyle kayığın takip ettiği yol, âdeta süt-liman olmuş ve dört bir yanda şaha kalkmış dalgalar bu Allah dostunun kayığına hiçbir zarar vermemişti.

    Hâlen Üsküdar ile Sarayburnu arasındaki bu yola “Hüdâyî Yolu” denir. Bilen kayıkçılar, şiddetli fırtınalarda bu yolu takip ederler. Bu durum, Hüdâyî Hazretleri’nin günümüze kadar uzanan bâriz bir kerâmetidir.

    Osmanlı Devleti’nin son günlerine kadar Boğaz’da deniz seferi yapan kaptanlar; yolcularını, Üsküdar’dan geçerken Azîz Mahmûd Hüdâyî dergâhına, Beşiktaş önünden geçerken Yahyâ Efendi dergâhına, Beykoz’dan geçerken de Hazret-i Yûşâ -As- tarafına doğru tevcîh ederek “Fâtiha”ya dâvet ederlerdi.


Hüdâyî Hazretleri,yine bir gün mürîdleriyle birlikte kayıkla Boğaz’ı geçerken şiddetli bir fırtına çıkmış, şu şiirle Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmiş.

Allâhümme yâ Hâdî Âsân eyle yolumuz! Sehhil ubûra’l vâdî Tiz geçir tut elimiz!

Yâ Rab fazl u cûd ile Kemâl-i şuhûd ile Hakkânî vücûd ile Islâh eyle hâlimiz!

99 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page