Birkaç gündür gündemimiz Muhammed Mursi’nin şehadeti.
Kuran’ı Kerim’de hz Yusuf’un kıssalarında dinledik ilk Mısır zindanlarını. Ardından Hekimoğlu İsmail’in Minyeli Abdullah’ında okuduk.
Rabiaların şehadetinde izledik firavun düzeninin zorbalıklarını.
“Ne mutlu o kimseye ki ölmeden önce öldü. Yani bu bağın, bu üzümün aslından bir koku aldı.” Diye anlatır Mevlana.
“Eğer beden ölürse ona baş üstünde yer verirler, onu baş üstünde götürürler. Eğer diri olursa onu çekemezler, başına ayağına kastederler…” diye de özetler.
Yeryüzünün her devrinde ve her yerinde şer güçlerin vazgeçmedikleri taktikleridir baş eğdiremediklerini hain pusularda yok etmek.
Çekemezler...
Ömür dediğin ne ki.
Sonsuzluğa nispetle bir yada daha kısa birgün.
Başı dik,anlı ak olanların, öyle doludur ki heybeleri sıradışı meziyetler ile ölümsüzlüğe yol alırlar. Asırlar ötesinde yürür namları.
Ölmezler...
Hangi zalim ömrü yetişebilir onlara.
Onlar ,dolu dağarcıkları ile yol aldıklarında ötelere bütün sınavların kazananıdırlar.
Kaybedenler ise iki cihanda elleri bomboş kalıp hüsrana uğrayanlar.
Ölmeden önce ölenler için ölüm,Şeb-i Arus dur.
Bilmezler.
Erdem Beyazıt’ın dediği gibi,
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm.
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.
Comments