Ben yeni öğrendim. İnsanın mitokondrisi,yani kısaca hücrenin hayatta kalmasını sağlayan ve işleyişi için gerekli enerjiyi üreten yapısı sadece anneden gelirmiş kalıtsal olarak. Bu demektir ki biiznillah yaşam enerjisi insanın annesinden gelmekte,vefat etmiş dahi olsalar biiznillah çocuklarında yaşıyor ve onlara yaşam gücü veriyor demek.
Beş gün sonra bir sene olacak saydıklarımızdan. Gündemim her zaman olduğundan fazla meşgul geçen sene bu zamanlarla.
İstedim ki kısa kısa hatıralarla yad edeyim onları. Sevgiyle,hürmetle,minnetle… Duaya vesile olur ümidi ile…
Zamanı geriye sarıp seneler önceye yolculuğum.
Bir şekilde meşgul etmek gerekiyordu çocukluktan ergenliğe doğru yol alanları. Sokağa ilgileri kaybolmuş,evler dar gelmeye başlamış olurdu yaş aldıkça. Evler ve eller ekransızdı. Kitaplar vardı yoldaş,onlar da kafi gelmiyordu bulduğunu okumaya çalışan kitap kurtlarına.
Sosyalleşmek,sosyalleşirken de üretmek ve eğlendirmek gerekiyordu. İmeceler gibi.
Hal böyleyken annem,seramik hamurundan çiçek yapma furyası başlattı,bir yaşta gençleri olan dostlar arasında.
Belli aralıklarla dostlardan birinin evinde toplanılır,renkler ve diğer malzemeler arasında bir muhabbet dönmeye başlardı ki imrenilir. İnsanlar çeşit çeşit ya,zevkleri de öyle. Kimi kırmızı sevdi gülünü,kimi pembe. Sarı sevende vardı elbet. Kimi hoşlanmadı çay tabağı büyüklüğünde açmış gül yapmaktan,gonca gülü biraz irileştirip bir yaprağını yana düşürüverdi. Olgunlaşmadan yaprak dökmeye yüz tutmuş gibi gelirdi bana. Biraz hüzünlenirdim. Ama zevk işte.
Bu renkli tabloya çay ve beraberinde ne varsa evde ikram olarak eklenirdi doğal olarak.
Epey sürdü bu birliktelikler. Panolar,fanuslar içinde mahpus güller üretildi renk renk. Eşe dosta, büyüklere hediye edildiler. Dehrin çarkları arasında eriyip gitti bir çoğu. Bugünkü görsele koyduğum iki tanesi.
Annem irtihal eyledi, el emekleri hatıra kaldı. Bir de ne hatıra kaldı bu seramik günlerinden biliyormusunuz?
Sonsuz bir sevgi,zarif bir rehberlik,yumuşak, boğmayan bir ilgi…
Annem çok severdi gülleri. Orta seviyenin biraz üst sınırında. Onlar da onu sever coştukça coşarlardı.
Onsuz bahçede bu yaz güller yaralı yapraklı kıvrık,kavruktular. Sanki güneş değmemiş yapraklarına,su yürümemiş dallarına. Açmaya niyetlenmişler de açamamışlar gibi.
Yanlız gül melül, mahzun. Onların hüznü hiç uğramamış diğerlerine.
Bahçe dile gelmiş,
Sarı çiçek misali, hal arz eder,
ahvalden sual eder.
Bu yerler yabancı bana gülüm,
Bu kokular yad.
Böyle açmazdı ,
yediverenleri güllerin.
Böyle kokmazdı .
Yanık kokulu,kavruk.
Yaprakları yaralı,
renkleri soluk ,
açmadan solmuş gülüm.
Böyle dalgalanmazdı deniz
Böyle deli esmezdi rüzgar.
Boz bulanık,pervasız.
Haddi aşmış gülüm.
Kapıyı dövüyor deli dalgalar.
Biliyormusun,
Sahildeki kapı denize açılıyor artık.
Şaşkın bakıyor gülüm,
Yediverenler.
Begonvillerin, oya çiçeklerinin
çoşkunluğuna.
Bu ev yabancı.
Bu pencereler ışıksız.
Yad eller seyran etmekte
odalarda.
Bu ev nefessiz gülüm.
Sensiz bahçelerde,
güller bir alemde
çiçekler bir başka demde.
Sensiz hanelerde gülüm.
Herbiri ayrı hanende…
Comentarios