top of page
Yazarın fotoğrafıhüma

Yemek yeme,hayatın neresinde?

Bugünlerde sıkça aklım yemek konusunda,yemeğin hayatımızda işgal ettiği yere takılıyor. Uç noktalarda geziyor insanlık. Bir tarafta patlamak üzere olanlar, bir tarafta bir lokmayı bulamayanlar. Televizyonu açıyorum ,yemeğe mahsus kanallardan ayrı olarak,hemen her kanalın ya yemek programı ya da magazin programları arasına serpiştirilmiş yemek bölümleri karşıma çıkıyor. Sosyal medyada yemek ağırlıklı sayfalar yüksek takipçı sayıları ile ilk sıralarda yer alıyor. Gazeteler de köşeler, yemeğe özgü dergiler.

Ev hanımları ne kadar bol çeşitli,değişik,şık görünümlü sofralar hazırlarsa o kadar marifetli sayılıyorlar. Özellikle sağlık konusu hiç düşünülmeden hazırlanan sofralar bir diğerine ölçü oluyor. Aile fertlerinin özel günleri bir pasta ,börek,çörek ve süs demek. Kalbe giden yol boğazdan geçiyor ne de olsa.

Hayır işlerimiz yemek davetli,hayır çarşılarımız yemek ağırlıklı. Tatillerimiz açık büfeler,açık büfelerin zengin çeşitliliğine göre değerlendiriliyor. Az çeşitli olanlar beğenilmiyor,rağbet görmüyor. Bir uç örnek olarak. Misafirleri hangi ülkenin mutfağını tercih ederlerse orada yesinler diye otelin yemek bölümü onlarca çeşitli açık büfeleri ile herbir köşesi ayrı bir ülkenin mutfağına aitti Uzakdoğu’da bir ülkede.

Birbirlerimize yeme mekanı tavsiye ediyor,hemen akabinde tadına bakmaya gidiyoruz. Bazen şehirler bazen milletler arası olabilen yolculuklarla. Sadece yemeklerinin iyi olması yetmiyor. Manzara ve mekan da olabildiğince göz doldurmalı. Gözlerimiz,karınlarımız lebaleb dolu. Sırtımız da pek. O da ayrı konu. Bollukla imtihandayız. Farkındamıyız?

Hiç muhalefet edemeden bize sunulanı kabul edip, bol vakit ayırıp,adeta törenler düzenleyerek hayatın merkezine yerleştiriyoruz. 7/24 yemek konuşup,yemek yaşayıp,yemek gezip,tozunca dilimizden dökülen yemek oluyor,hani dolar bakar ya gözler karikatürlerde onun gibi yiyecek bakıyor gözlerimiz.

Bir taraftan da insanlara bir standart beden veriliyor onun gibi olması pompalanıyor dört bir yandan.Diğer yandan gözünün önünde yukarda anlattığım tablo sergileniyor durmaksızın. Kendini beğenmeyen ,şükretmeyi unutmuş beyinler depresyona girip yemeğe sarılıyorlar. Bütün iletişim silahları ile görsel,işitsel ve subliminal mesajlar ile beyin programlanıyor. Bir insanın karnını doyurma ihtiyacını uç noktalara taşıyarak kaç sektör oluşuyor. Bu ihtiyaçtan kaç sektör besleniyor. Kara mizah gibi değil mi?

Nasıldı,nasıl olmalıydı inanan insanların hayatı. Orta yol olmalıydı tuttuğu. Cimrilik ve israf birer uç,ortası cömertlikti. Tembellik ve acele iki uç , ortası itidaldi. Kibir ve aşırı tevazu tahtırevanın iki ucu, ortası tevazuydu. Az veya çok yemek yoktu,tıka basa doymadan kalkmaktı ortası.

Alçakta olanı, sel alır gider,

Yükseğe çıkanı, yel alır gider.

Dedikleri gibi hayatın denge üzerine kurulması elzemdi. Aşırı uçlar ya alçaltır zarar verir ,ya inemeyeceği kadar yükseltir zarar verir.uçta olan herhalde zararda.

Yemek konusunda ölçü,efendimizin ölçüsü ötesi yok. O ne yapardı? Gayet iyi biliyoruz. Günde iki kere yerdi. Sabah yemek varsa yerdi yoksa oruca niyet ederdi. Hiç seçmeden midesinin üç de birini yemeğe,üç de birini suya ayırır,sofradan doymadan kalkardı. Yemek için yaşamaz,yaşamak için yerdi.

Sünnete uygun yemek,sünnete uygun yaşamak.

Var mı bu içimizdeki ve dışımızdakilerin birlikte oluşturduğu fasit daireyi kırmanın başka yolu. ?

34 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page